Yaşlarımız farklı olsa da hepimiz ömür denilen sayılı günlere sahibiz. Ne bir nefes önce ne de bir nefes sonra, sadece Allah Teâlâ’nın bildiği bir anda, can emanetimizi teslim edip bu dünyadan göçeceğiz. Hesap için mahşer meydanına doğru yola çıkarken, yanımızda imanımız ve salih amellerimiz dışında azığımız olmayacak.
Zamanın değerini, hayatın anlamını, gençliğin önemini, bir lokma nimetin ve bir nefes sıhhatin şükrünü idrak edebilmişsek ne mutlu bize! Ama günlerimizi heba etmiş, malımızı israfla yemiş, aklımızı ya da bedenimizi zehirlemiş, sevdiklerimizi incitmiş, ibadetlerimizi aksatmışsak, eyvahlar olsun bize!
Bir miladi yılın daha sonuna geldiğimiz şu günlerde, ömrümüzden bir koca yıl daha eksildi ve ölüme bir adım daha yaklaştık. O halde tefekkür zamanıdır! Geliniz, geride bıraktığımız yıl içerisinde neler yaşadığımızı, hangi manevi bereket kapılarından ve ilâhî imtihanlardan geçtiğimizi hep birlikte tefekkür edelim.
Geride bıraktığımız yılın başında üç ayları karşıladık. Rahmetin ilk cemresi Regaib’i, zihnimizin berraklığı ve yüreğimizin ferahlığı Mirac’ı, mağfiretin zirvesi Berat’ı idrak ettik. Acaba bu müstesna geceleri fırsat bilerek rağbetimizi Rabbimize yöneltebildik mi? Peygamberimizin “gözümün nuru” dediği namazlarımıza daha sıkı sarılabildik mi? Pişman olup tevbe ederek hata ve günahlarımızdan uzaklaşabildik mi?
Her yıl olduğu gibi, bu yıl da Ramazan ile müşerref olduk. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni idrak edip bayrama kavuştuk. Ne kadar hamd etsek azdır! Zira mübarek Ramazan ayı, infak ve ihsanın tadıyla nice yardımlaşma ve paylaşma imkânı sundu bize. Sahurla berekete, oruçla sıhhate, Kur’an’la nura, teravihle huzura eriştik. Kendimize soralım: Ramazan’ın bereketini kuşanıp, yıl boyunca mazlum ve muhtaç kardeşlerimizin dertlerine çare olabildik mi? Kur’an ayı bittikten sonra da Kur’an ile yaşamaya devam edebildik mi? Zikreden dilimiz, şükreden kalbimiz, tevekkül eden aklımız, sabreden bedenimiz bu güzel hasletlere alıştı mı?
Yine bu yıl içinde, iman, sadakat, şükür ve teslimiyetin ifadesi olan kurbanlarımızla bayram yaptık. Komşularımızın, akrabalarımızın, yoksulların, yetimlerin haklarını gözettik. Bayramın barış, huzur ve kardeşlik iklimini yaşadık. Acaba geçirdiğimiz Kurban Bayramı, Rabbimize olan bağlılığımızı, sevgi ve itaatimizi güçlendirdi mi? Bayramın ardından yıl boyunca sadaka ve infak bilincimizi canlı tutabildik mi? Paylaştıkça mutlu olabildik mi?
Geride bıraktığımız yılın son diliminde, Peygamber Efendimizin dünyamızı teşrifini ve Mevlid-i Nebi Haftası’nı idrak ettik. Bu hafta vesilesiyle, Allah Resûlü (s.a.s)’in aile konusundaki tavsiyelerini dinledik. Onun ailesinde şefkat, adalet, güven ve istişarenin hâkim olduğunu yeniden hatırladık. Kendimize soralım: Peygamberimizi örnek alarak aile değerlerimize sahip çıkabildik mi? Sevgiyle kurduğumuz yuvalarımızı adalet ve merhametle koruyabildik mi? Şiddete asla müsamaha göstermeyerek, sorunlarımıza akl-ı selim ile çare bulabildik mi?
Dünya hayatı ahirete uzanan bir yol; insan sorumluluk yüklenen bir yolcu; ömür ise meşakkatli ama kıymetli bir yolculuktur. Öyleyse dünyada yolcu olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım. Dünyalık olan ne varsa, hepsine bir yolcu kadar değer verip, nihai hedefimizin cennet olduğunu unutmadan yaşayalım. Ömrümüzün ve elimizdeki nimetlerin kıymetini bilelim. Her günümüzü Rabbimizin rızasına uygun, faydalı işlerle, iyilik gayesi ve tefekkür sermayesi ile geçirelim.