Vahyin ilk mesajı, “oku” emriyle başlar söze. “Yaratan rabbinin adıyla oku!” ayeti bilginin değerini hatırlatır bize. Vahyi anlamayı, Allah’ı tanımayı, varlık âlemini okumayı, ders ve ibret almayı emreder. Allah’ın adıyla ve yalnızca O’nun rızasını elde etmek, insanlığa faydalı olmak için ilim elde etmeyi öğütler.
Kur’an, yaratan Rabbimizi tanıtır bize. Doğru bir Allah tasavvuru yerleştirir zihnimize. “De ki O Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir. Doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”
İhlas Suresi’nde, İslam’ın esası olan tevhid özetlenir. Allah’ın birliği, tekliği, eşsizliği anlatılır. Her şey O’na muhtaçken O’nun hiçbir şeye ihtiyaç duymadığı bildirilir. Rabbimizin her şeyin maliki ve mukadderatının hâkimi olduğu ilan edilir.
Yüce Allah, insanlığa doğru yolu göstermek üzere nice peygamber ve kitap göndermiştir. Ne var ki insanoğlu tarihin çeşitli dönemlerinde akl-ı selimden uzaklaşmış, vahyin aydınlığında yürümek yerine ihtiraslarının esiri olmuştur. Rabbimiz, Peygamberlerin sonuncusu Muhammed Mustafa (s.a.s) ve son kitap Kur’an-ı Kerim ile dinini kemale erdirmiş, kullarına nimetini tamamlamış ve din olarak İslam’ı seçmiştir. Şu halde “Şüphesiz Allah katında din İslam’dır.” Allah’ın hoşnutluğunu elde etmenin ve cennete varis olmanın yegâne yolu İslam’ın hükümlerine bütünüyle inanmak ve onları hayata aktarmaktır.
Hidayet rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.”
Bu ayet-i kerimeler bize bildirmektedir ki Allah Teâlâ, insanın fıtratına doğruyu ve yanlışı, iyiliği ve kötülüğü, günahı ve sevabı bilme, birini diğerine tercih etme gücü ve özgürlüğü bahşetmiştir. Bu özgürlüğün, fücurdan değil takvadan, günahtan değil sevaptan, isyandan değil ibadetten yana kullanılmasını istemiştir. Ancak o zaman insan Rabbinin hoşnutluğunu kazanacak ve ebedi kurtuluşa erecektir.
Kul olmak Allah’a saygılı olmayı, O’na asi olmamayı, nimetlerine nankörlük etmemeyi, hiçbir zaman O’nu unutmamayı gerektirir. Nitekim bu hakikat Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde ifade edilir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gereği gibi saygılı olun ve ancak Müslüman olarak can verin.” O halde mümin bu bilinçle daima Rabbine itaat etmeli, verdiği nimetlere şükretmeli ve O’nu bir an olsun hatırından çıkarmamalıdır. Hayatı boyunca aynı hassasiyetle, takva ile yaşamalı ve imanını muhafaza etmelidir.
Kul olmak, “İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın.” ayetini rehber edinmeyi gerektirir. Onun içindir ki mümin kul, daima Allah’ın rızasını gözetmeli ve insanlığın hayrı için çaba göstermelidir. Kulluk ve takvada, iyilik ve ihsanda yardımlaşmalı, günah ve inkâra, zulüm ve düşmanlığa sebep olabilecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdır.
Kul olmak söz ve davranışında, niyet ve inancında, Allah’a saygı ve bağlılığında dürüst olanlarla beraber olmaktır, onları kendisine örnek almaktır. “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” ayetine kulak vermektir.
Yüce kitabımızda insanın, yaratılış gayesine uygun olarak dünya hayatında birçok imtihandan geçeceği anlatılır. “İnsanlar, denenip sınanmadan, sadece ‘İman ettik’ demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Unutulmamalıdır ki niceleri başarır, niceleri ise kaybeder bu imtihanları. Bize düşen görev, amaçsız yaratılmadığımızı, başıboş bırakılmadığımızı unutmamaktır. İbadetimizle, salih amelimizle ve güzel ahlakımızla iman kalemizi güçlü kılmaktır. Rabbimizin şu müjdesine gönülden iman etmektir: “İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlar bilmelidirler ki, biz güzel iş yapanların ecrini asla zâyi etmeyiz.” Zira Cenab-ı Hak, mülkün yegâne sahibidir. İyilik de kötülük de O’nun katında malumdur. Rızası doğrultusunda çalışanı, gönülleri yapanı, garipleri sevindireni, imanının gereği ile hayatını imar edeni asla ihmal etmez. Samimiyetle yapılan hiçbir iyiliği, hiçbir emeği karşılıksız bırakmaz.
On bir ayın sultanı Ramazan Ayının sonuna yaklaşıyoruz. Bu mübarek ayın kadr-ü kıymetini bilip bereketinden istifade edelim. Kur’an-ı Kerim’in kalplere huzur veren tilâvetini bir nimet olarak görelim. Ruhumuzun açlığını doyurmak için Kur’an sofrasına yönelelim. Ayetlerini tefekkür ederek nice dersler çıkaralım, hikmet kapılarını aralayalım. İlahi hakikatleri bize duyurmasına fırsat tanıyalım. Umutsuzluğumuza onunla umut aşılayalım. Manevi sıkıntılarımıza onunla şifa bulalım. Ahlakımızı onunla güzelleştirelim. Hayatımızı Yüce Mevlamızın vahyi ile yönlendirelim. Hesabını verebileceğimiz bir hayatı yaşayabilmek için Kur’an’la yaşayalım. Onu hayatımızın rehberi yapalım.
Bu vesileyle Yaklaşmakta olam Ramazan Bayramının aziz milletimize, İslam âlemine ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini Rabbimden niyaz ediyorum. Cenâb-ı Hak, her birimizi sağlık, huzur ve afiyet içerisinde günahlarımızdan arınarak bayrama kavuştursun. Ülkemize ve dünyaya musallat olan salgın hastalıktan bir an önce kurtulmayı bizlere lütfetsin.