Bir şehir düşünün; nice peygamberin tevhid mücadelesini sahiplenmiş. Bir şehir düşünün; üç semavi dinin kıblesi olmuş. Bir şehir düşünün; ismiyle ve çevresiyle kutsal ve mübarek kılınmış. Sözünü ettiğimiz bu şehir, Kudüs’tür; Kuts-i Şerif’tir. Diğer adıyla Beytü’l-Makdis’tir. Binlerce yıldır birçok medeniyete beşiklik yapan, bir cazibe merkezi olan Kudüs ve çevresinde Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Yakub, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Süleyman ve Hz. İsa gibi nice peygamberler yaşamıştır. İslam’ın ilk kıblesi, Peygamberimiz (s.a.s)’in İsrâ ve Mîrac tecrübesini yaşadığı Mescid-i Aksâ da Kudüs’tedir. Allah Rasulü, bu yüzden Beytü’l-Makdis ile gönül bağımızın olmasını istemiştir. Oradan umre yapmayı bizlere tavsiye etmiştir.
Beytü’l-Makdis, Hz. Ömer’in fethiyle huzura kavuşmuştur. Özellikle Osmanlı döneminde Müslümanlar, insaflı ve adaletli bir yönetim sergileyerek farklı inanç mensuplarının canına, malına ve din özgürlüğüne herhangi bir müdahalede etmemişlerdir. Hatta gayr-i müslimler, aralarındaki anlaşmazlıkların çözümünde İslam’ın adaletine sığınmışlardır. Dinimizin engin hoşgörüsünün, kuşatıcı ve kucaklayıcı anlayışının en açık tezahürü, Halil Kapısı’nın iç duvarında bulunan kitabedir. Ecdadımız, “Lâ ilâhe illallah, İbrâhim Halîlullah” yani “Allah’tan başka ilah yoktur; İbrahim, Allah’ın dostudur.” yazarak bütün semavi din mensuplarının peygamber kabul ettikleri Hz. İbrahim’in adını Kudüs’ün surlarına nakşetmiştir.
Üzülerek belirtmek gerekir ki tarihte Darü’s-selam, yani barış ve huzurun merkezi olan Kudüs uzun zamandır mahzundur. İlk kıblegâhımız Mescid-i Aksâ yaralıdır. Kudüs, bugün her türlü tecavüze maruz kalarak barışın kenti olmaktan çoktan çıkmıştır. Her bir köşesinde insanlığın ortak izlerini, hatırasını barındıran kadim şehir, huzura hasrettir. Peygamberler diyarında her geçen gün müminlerin birliği, beraberliği, en kutsal değerleri hedef alınmaktadır. Masum insanlar acımasızca katledilmektedir. Müslümanların kendi camilerinde ibadet etmeleri zalimce ve barbarca engellenmektedir. 1967 yılından beri Mescid-i Aksâ’da ilk kez geçen hafta Cuma namazı kılınamamıştır. Unutulmamalıdır ki; bir mabedi ibadete kapatmanın hiçbir hukuki gerekçesi, hiçbir dini dayanağı, hiçbir insani yönü olamaz. İnsanları mabetlerden alıkoyanlar, oraları tarumar edenler hakkında Yüce Rabbimizin şu hükmü son derece açıktır: “Allah’ın mescitlerinde Allah’ın adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleleri oralara ancak korkarak girebilmelidirler. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.”
Coğrafyamız büyük acılar yaşarken Mescid-i Aksâ ve çevresinde olup bitenler, sağduyu sahibi her insanı endişeye sevk etmiştir. Mü’min olarak bizler inanıyoruz ki; peygamberleri bağrında barındıran bu mübarek topraklarda bir an önce işgal sona erecek; sağduyu, itidal ve barış hâkim olacaktır. Müslümanların kalbi, insanlığın ortak değeri olan Kudüs’te akl-ı selimin devreye girmesi en büyük temennimizdir. Şu bir gerçektir ki; Müslümanlar olarak tarihimizde bizi mahcup edecek hak ihlalleri, zulüm, vahşet gibi insanlık dışı uygulamalar yoktur. Ancak bugün kardeşlerimizin maruz kaldığı tüm felaketler, zulümler ve mağduriyetlerden alacağımız dersler vardır. Bir an önce ümmet bilinciyle iman kardeşliğimizi pekiştirmeliyiz. Birbirimizin saygınlığını, haklarını ve kazanımlarını korumalıyız. İslam ümmetinin yeniden aziz bir ümmet olması için her birimiz tüm gücümüzle çalışmalıyız.
Bizler, millet olarak tarih boyunca Kudüs ve Mescidi Aksâ ile olan gönül bağımızı hiçbir zaman koparmadık, koparamayız. Bu şuurla Rabbimize şöyle dua edelim: Allah’ım! Kudüs’teki ve yeryüzündeki bütün mazlum kardeşlerimizin acısını yüreğimizde htir! Bizi basiretsizlerden, ferasetsizlerden, vicdansızlardan, zalimlerden yana eyleme! Allah’ım! Mescid-i Aksâ’yı ve İslam beldelerini işgale yeltenenlere fırsat verme! Müslüman kardeşlerimize içinde bulundukları zor durumdan bir an evvel kurtulmaları için yardım eyle! Bizlere yeniden aziz bir ümmet olarak adaleti ayakta tutmayı nasip eyle! Amin…