Yoksulluğun yaygın olduğu günlerdi. Rasulullah (s.a.s), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ile birlikte koyunlarının ve hurmalarının bolluğuyla tanınan Medineli Ebu’l Heysem b. Teyyihân’ın evine gittiler. Ebu’l-Heysem bir su kırbasıyla çıkageldi. Sonra misafirlerini bahçesine götürdü, bir yaygı sererek onlara bir hurma salkımı getirdi ve buyur etti. Hurmaları yiyip tatlı suyu içtikten sonra Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Bu canı bu tende bulunduran Allah’a yemin ederim ki bu, kıyamet gününde kendisi hakkında hesaba çekileceğiniz nimetlerdendir: Serin bir gölge, güzel bir hurma ve soğuk bir su.”
Allah Resulü, şükretmekle yükümlü olan insanı haddini aşmaması konusunda ikaz ediyor; yani israftan sakındırıyordu. Şu sözleriyle de bu gerçeği teyit ediyordu: “İnsanoğlu kıyamet günü beş şeyden hesaba çekilmedikçe yerinden kımıldayamayacaktır: Ömrünü nasıl tükettiğinden, gençliğini nasıl yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve öğrendiği bilgilerle nasıl amel ettiğinden.” İsraf, hangi şekilde olursa olsun insanın kendisine kötülük etmesidir. Günah işlemek de Kur’an-ı Kerim’de Zümer Suresi 53. ayetinde israf olarak nitelendirilmiştir: “De ki: Ey kendileri aleyhine israf eden(haddi aşan) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
İsraf, dini bir kavram olarak, insanın sahip bulunduğu nimetleri gereksiz ve aşırı tüketmesi demektir. İsraf eden kimseye de müsrif denilir. İslam, insanoğlunun yeme, içme ve harcama konusunda dengeli davranmasını istemiştir. Kur’an-ı Kerim’de Arraf Suresi 31. ayetinde: “Ey Âdemoğulları, her mescide gidişinizde temiz ve güzel elbiselerinizi giyiniz. Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” buyrularak israf yasaklanmıştır. Sevgili Peygamberimiz(s.a.s) Sa’d’in abdest alırken suyu fazla kullandığını görünce, “Bu israf da nedir?” diye sorar. Sa’d de “Abdestte de israf olur mu?” deyince, Hz. Peygamber(s.a.s), “Evet, akmakta olan bir nehirde abdest alsan bile” şeklinde cevap verir. Nimetlerin dikkatlice kullanılmasıyla ilgili bu tembihlerin, zengin olsun fakir olsun her ferde sorumlu davranış bilinci kazandırmaya yönelik olduğu düşünülmelidir.
Savurganlığımız maddi imkânlarımızı yok ettiği gibi bizi yarınını düşünmeyen, sorumsuz ve disiplinsiz insanlar haline de getirmektedir. Tamah ve lüks tutkunu olarak yapılan harcamalar, bireyi ihtiraslarına mahkûm ettiği gibi yaşadığı toplumu da huzursuz etmektedir. Kur’an’a göre toplumların yozlaşmasına, hatta helakine neden olan büyük zulümlerden biri, ekonomik refahtan kaynaklanan azgınlık ve şımarıklıktır. Rabbimiz Kasas Suresinin 52 ayet-i kerimesinde bu durumu açıkça ifade etmektedir: “Biz nimetler içinde şımaran nice memleket halkını helak etmişizdir.” Bu nedenle insan sahip olduğu mal, mülk, makam ve dünyalıkla şımarmamalı, eldeki nimetlerin şükrünü ve hakkını ödemelidir. Atalarımızın dediği gibi; Ne oldum dememeli, ne olacağım demelidir.
Mü’min, nefsini kontrol eden, Allah’ın koyduğu sınırları aşmayan, her işinde dengeli davranan kişidir. Allah’ın sevgisi, her işinde ölçülü olanlaradır. O, müsrifleri sevmez. Peygamberlerin yanında mücadele veren sahabelerin duasını kendimize şiar edinelim. “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki israfımızı (taşkınlığımızı) bağışla!” AMİN