Hicret; doğal nedenler, siyasi nedenler, sosyal nedenler ve ekonomik nedenlerden dolayı göç etmek, yerini yurdunu bırakıp başka bir yere yerleşmek gibi anlamlara gelirse de İslam Tarihi açısından Hz. Muhammed (a.s) ve iman edenlerin 622 yılında Mekke'den Medine'ye göç etmeleriyle başlayıp İslam'ın tüm kurumlarıyla devlet olmasına zemin hazırlayan tarihi hareketin başlangıcıdır. Kurulan menfaat odaklı yaşam düzeninin bozulmasından korkan müşrikler, Peygamberimizi susturma ve hak davasını engellemek için Mekke‘de Müslümanlara karşı ekonomik ambargo dâhil zulmün her çeşidini uygulamaya başlamışlar, sahabeden bazılarını işkence ederek öldürmüşlerdir. Dâr’ün Nedve denilen toplanma yerlerinde toplanmışlar ve Peygamberimizi öldürmeye karar vermişler ve bu işi yapana büyük ödüller vaat etmişlerdir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s) ne istiyordu da Müşrikler onu öldürmeye kalkmışlardı? (Resulüm) De ki: Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin. Yalnız Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilah edinmesin” Ali İmram suresi 64. ayetine kulak vermelerini, Allah’ın birliğini, Abdullah oğlu Muhammed’in O'nun elçisi olduğunu kabul etmelerini istiyordu. Evet, Allah Resulünün haber verdiği yeni nizam aslında hayata tevhit penceresinden bakmak, günlük ve sosyal hayata vahiyle yön vermek, doğru ile yanlışın kıstasını vahyi ve Allah resulünün sünnetini kabul etmek, insanlara eşit bakmak; kadın-erkek, hür-köle ayırımı yapmamak, doğuştan bütün insanların eşit doğduğunu kabul etmek, zulme son verip adâleti esas almak, adâlet ölçülerini vahye göre belirlemek, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmemek, zina yapmamak, herkese hak ettiğini ve hakkını vermek, insana kul olmaktan kurtulup gerçek efendiye; Allah’a kul olmayı emrediyordu. Yüce Rabbimiz Bakara Suresinin 218. ayetinde “İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler; şüphesiz bunlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” buyurmaktadır.
Medineliler Hz. Peygamber ve ashabına öyle kucak açtılar ki, evlerini, bir dilim ekmeklerini, bir tas çorbalarını paylaştılar. Bu nedenle yardımcılar, yardım edenler anlamına gelen Ensar vasfını aldılar. Tarih boyunca Müslümanlar genellikle zulme maruz kalmışlar hicret etmek zorunda kalmışlardı. Son yıllarda özellikle ülkemize Suriye’den, Irak’tan ve diğer ülkelerden çok sayıda insan hicret etmek durumunda kalmışlardır. Ülkemiz insanı aynı Ensar gibi Muhacirlere sahip çıkmış, kışkırtmalara rağmen Müslüman kardeşlerine kucak açarak Dünyaya örnek bir davranış sergilemişlerdir.
Sonuç olarak Hicret; yalnız Allah’a kulluk etmenin yollarını arama teşebbüsüdür. şartlar oluştuğunda hicret; farz vacip veya sünnet hükmünde olabilir. Fakat her halükarda var olan asıl hicret, nefsi arzulardan uzak durmak, Allah’ın yasaklarından kaçınmaktır. Peygamberimizin buyurduğu gibi “Hakiki Müslüman o kimsedir ki, diğer Müslümanlar onun dilinden ve elinden (şerrinden) emin olurlar. Asıl muhacir, Allah’ın yasaklarından kaçınan onları terk edendir.”
Bu vesileyle 21 Eylül Perşembe günü idrak ettiğimiz 1439. Hicrî yılımızın başta ülkemiz olmak üzere tüm İslam alemine hayırlar getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ederim.