Osman ARTAN
Köşe Yazarı
Osman ARTAN
 

İmtihanlar ve Sabır

Resûlüllah (s.a.v.)’in kızı Hz. Zeyneb (r.anhâ), birgün Efendimiz’e: “-Oğlum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz” diye haber gönderdi. Hz. Peygamber (s.a.v.): “-Alan da veren de Allah’tır. O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır. Sabretsin ve ecrini Allah’tan beklesin” buyurarak kızına selâm gönderdi. Bunun üzerine kızı, Nebî (s.a.v.)’e: “-Ne olur, mutlaka gelsin” diye tekrar haber yolladı. Bu defa Peygamber Efendimiz (s.a.v.), yanında Sa’d b. Ubâde, Muâz b. Cebel, Übeyy b. Kâ’b, Zeyd b. Sâbit ve başka bazı sahâbîler olduğu halde kalkıp kızına gitti. Çocuğu Hz. Peygamber’e verdiler, kucağına aldı. Yavrucak pek zor nefes almaktaydı. Resûlüllah’ın gözlerinden yaşlar boşandı. Durumu gören Sa’d b. Ubâde: “-Ey Allah’ın Resûlü, bu ne haldir?” dedi. Nebî (s.a.v.): “-Bu, Allah’ın kullarının kalbine koymuş olduğu merhamet duygusudur” buyurdu. İnsan, bu dünya hayatında bazen korku ve açlıkla, bazen mallar, canlar ve ürünlerden eksiltilerek denenir. Bazen sevdikleriyle, ailesiyle ve evlâdıyla, bazen de hastalıkla ve sağlıkla sınanır. Kısacası hayat, baştan sona imtihandır. Bütün bu zorluk ve sıkıntılar karşısında sabrederek Allah’a teslim olanlar, imtihanı başarıyla tamamlayacaklardır. Sabredenlerin mükâfatı ise cennette hak edecekleri ebedî saadet ve kurtuluştur. Cenâb-ı Hak, karşılaştıkları güçlükler karşısında sabredenleri böyle müjdeliyor. Peki, herhangi bir imtihanla karşılaştığında Müslümanın tavrı nasıl olacaktır? Bunun cevabını Bakara Suresinin 156.-157. ayetinde buluyoruz: “Onlar (sabredenler); başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.” Fâni dünya hayatının bir imtihandan ibaret olduğunu kavrayan müminlerin yaşadıkları sıkıntılar ve sevinçler karşısındaki hâli, gerçekten hayranlık uyandıracak seviyededir. Bu durumu Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle ifade ediyor: “Müminin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır: Sevinecek olsa şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa sabreder; bu da onun için hayır olur. Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, mü’minlerin başına belâ ve musibet gelmesi, onlar için bir imtihan, hatalarının affedilmesine bir vesile, sabrederlerse dünya ve ahiret hayatında mutluluğa ulaşmada bir fırsattır. Bu sebeple mü’min, başına gelenlere “şer” gözüyle bakmamalıdır. Çünkü gaybı bilen Allah’tır. Başımıza gelenlerin bizim için hayır mı, şer mi olduğunu ancak Allah bilir. Dolayısıyla sıkıntıları feryâd ü figanla, ağıtlarla ve isyanla karşılamak yerine, sabır göstermek, “Allah’tan gelen her şeyin hoş olduğunu” kabul etmek, zor da olsa en doğru ve en kârlı davranış şeklidir. Bu hususu, ünlü tasavvuf büyüğümüz Yunus Emre, şu dizelerinde ne de güzel özetlemiştir: “Hoştur bana senden gelen: Ya hil’at ü yâhut kefen, Ya taze gül, yâhut diken, Kahrın da hoş, lûtfun da hoş.” Sabredersek belâ, nimete dönüşür. Nimet, sabırla şükre dönüşür. Bu konuda şöyle buyuruyor âlemlere safa Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v): “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar Müslüman’ın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar.” Unutmayalım ki: “Allah, hayrını dilediği kişiyi sıkıntıya sokar. Mükâfatın büyüklüğü, belânın şiddetine göredir. “Kim başına gelene rıza gösterirse, Allah ondan hoşnut olur. Kim de rıza göstermezse, Allah’ın gazabına uğrar. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.”  Ne güzel söylemiş atalarımız: “Sabrın sonu selâmettir.” Rabbim bizleri sabreden imtihanı kazanan kullarından eylesin. Amin… 
Ekleme Tarihi: 07 Eylül 2017 - Perşembe

İmtihanlar ve Sabır

Resûlüllah (s.a.v.)’in kızı Hz. Zeyneb (r.anhâ), birgün Efendimiz’e: “-Oğlum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz” diye haber gönderdi. Hz. Peygamber (s.a.v.): “-Alan da veren de Allah’tır. O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır. Sabretsin ve ecrini Allah’tan beklesin” buyurarak kızına selâm gönderdi. Bunun üzerine kızı, Nebî (s.a.v.)’e: “-Ne olur, mutlaka gelsin” diye tekrar haber yolladı. Bu defa Peygamber Efendimiz (s.a.v.), yanında Sa’d b. Ubâde, Muâz b. Cebel, Übeyy b. Kâ’b, Zeyd b. Sâbit ve başka bazı sahâbîler olduğu halde kalkıp kızına gitti. Çocuğu Hz. Peygamber’e verdiler, kucağına aldı. Yavrucak pek zor nefes almaktaydı. Resûlüllah’ın gözlerinden yaşlar boşandı. Durumu gören Sa’d b. Ubâde:

“-Ey Allah’ın Resûlü, bu ne haldir?” dedi. Nebî (s.a.v.): “-Bu, Allah’ın kullarının kalbine koymuş olduğu merhamet duygusudur” buyurdu.

İnsan, bu dünya hayatında bazen korku ve açlıkla, bazen mallar, canlar ve ürünlerden eksiltilerek denenir. Bazen sevdikleriyle, ailesiyle ve evlâdıyla, bazen de hastalıkla ve sağlıkla sınanır. Kısacası hayat, baştan sona imtihandır. Bütün bu zorluk ve sıkıntılar karşısında sabrederek Allah’a teslim olanlar, imtihanı başarıyla tamamlayacaklardır. Sabredenlerin mükâfatı ise cennette hak edecekleri ebedî saadet ve kurtuluştur. Cenâb-ı Hak, karşılaştıkları güçlükler karşısında sabredenleri böyle müjdeliyor. Peki, herhangi bir imtihanla karşılaştığında Müslümanın tavrı nasıl olacaktır? Bunun cevabını Bakara Suresinin 156.-157. ayetinde buluyoruz: “Onlar (sabredenler); başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.” Fâni dünya hayatının bir imtihandan ibaret olduğunu kavrayan müminlerin yaşadıkları sıkıntılar ve sevinçler karşısındaki hâli, gerçekten hayranlık uyandıracak seviyededir. Bu durumu Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle ifade ediyor: “Müminin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır: Sevinecek olsa şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa sabreder; bu da onun için hayır olur.

Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, mü’minlerin başına belâ ve musibet gelmesi, onlar için bir imtihan, hatalarının affedilmesine bir vesile, sabrederlerse dünya ve ahiret hayatında mutluluğa ulaşmada bir fırsattır. Bu sebeple mü’min, başına gelenlere “şer” gözüyle bakmamalıdır. Çünkü gaybı bilen Allah’tır. Başımıza gelenlerin bizim için hayır mı, şer mi olduğunu ancak Allah bilir. Dolayısıyla sıkıntıları feryâd ü figanla, ağıtlarla ve isyanla karşılamak yerine, sabır göstermek, “Allah’tan gelen her şeyin hoş olduğunu” kabul etmek, zor da olsa en doğru ve en kârlı davranış şeklidir. Bu hususu, ünlü tasavvuf büyüğümüz Yunus Emre, şu dizelerinde ne de güzel özetlemiştir:

“Hoştur bana senden gelen:

Ya hil’at ü yâhut kefen,

Ya taze gül, yâhut diken,

Kahrın da hoş, lûtfun da hoş.”

Sabredersek belâ, nimete dönüşür. Nimet, sabırla şükre dönüşür. Bu konuda şöyle buyuruyor âlemlere safa Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v): “Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene varıncaya kadar Müslüman’ın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar.” Unutmayalım ki: “Allah, hayrını dilediği kişiyi sıkıntıya sokar. Mükâfatın büyüklüğü, belânın şiddetine göredir. “Kim başına gelene rıza gösterirse, Allah ondan hoşnut olur. Kim de rıza göstermezse, Allah’ın gazabına uğrar. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.”

 Ne güzel söylemiş atalarımız: “Sabrın sonu selâmettir.” Rabbim bizleri sabreden imtihanı kazanan kullarından eylesin. Amin… 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve antalyahabertakip.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.