Bütün insanların bakış açıları farklıdır.. Bakış açıları gibi giyim tarzları, zevkleri, amaçları, hayattaki ideolojileride farklıdır. Bunda en önemli faktör ise büyüdüğümüz aile, çevre ve edindiğimiz arkadaşlardır. Fakat farklı olmayan, olmaması gereken bir şey varsa o da bu farklılıklara saygı göstermek ve bunları yargılamadan kabul etmektir. Rakip olman karşılaştığında selam veremezsin anlamına gelmemelidir. Ya da rakip gördüğün kişinin itibarını sarsmak için kendi etki alanındaki çalışanlara, sana bir şekilde bağlı olan insanlara baskı, korkutma ve tehtid yoluyla rakibin olarak gördüğün kişiye selam vermesini, irtibata geçmesini engellemez, engelleyemezsin, engellememelisin. Unutmamalıyız ki korku yoluyla edinilen itibar ve saygı elinde korkutacak bir kozun kalmadığında sana geri tepecektir. İtibarsızlaştırmaya çalıştığın kişiden çok daha itibarsız bir duruma gelmen de ilahi adalet olarak tecelli edecektir.
Farklı siyasi partilerde bulunulması kin-nefret gütmeyi, bir ortamda bir araya gelindiğinde yüzünü çevirip, selam vermemeyi, tokalaşmamayı gerektirmez. Medeni davranışın siyaseti yoktur.
Şöyle bir örnek vermek istiyorum. Hatta iki örneğim olacak. Birincisi bizzat benim yaşadığım, diğeri ise eşimin yaşadığı bir durum.
Benim yaşadığım örnek ile başlayayım. Milletvekili adayı olduğum 2015 yılında, Antalya'daki 19 ilçede aktif görev yaparak, ilçe başkanları ve ilçelerdeki arkadaşlarımız ile yakından çalışma şansı yakalayıp, sahalarda el birliği ile birlikte mücadele etmiştik. Hepsinin yeri ayrı ve özeldi fakat bir ilçe ile biraz daha fazla çalışmış, daha fazla zaman geçirerek birbirimizi daha yakından tanımıştık. Ya da ben tanıdığımızı zannetmiştim. Daha sonra bir sebepten dolayı eşimle birlikte siyaset yaptığımız partiden ayrılmak zorunda kaldık. Bunun üzerine sosyal medyada bize karşı yapılan saldırı ve hakaretlerin özellikle de benim en çok birlikte çalıştığım, sokak sokak gezip, yeri gelip şakalaşıp, yeri gelip birbirimizi motive edip, yeri gelip birbirimizi savunduğumuz, manevi bağ kurduğumuzu zannettiğim ilçe başkanı ve ilçeden gelmesi inanılmaz kırıcıydı. Bu benim ilk kişisel siyasi çalışmam olduğu için de doğal olarak çok şaşırmış, biraz da içim burkulmuştu. Bu yapılanların aksine, bu yol ayrımını son derece saygı ile karşılayıp görüşmelerimizin hala devam ettiği arkadaşlarımız da olmadı değil tabiki. Hala selamlaşır, bir merhabayı esirgemeyiz birbirimizden.
Eşimin başına gelense bence daha vahim bir durumdu. Kendisi toplam 15 yıl Belediye Başkanlığı yaptı. Dile kolay koskoca 15 yıl. Belediye Başkanı olmasada her girdiği ortamda tanımayan ve saygı duymayan yoktur. Girdiği seçimleri yeri geldi kaybetti de, kazandı da. Belediye Başkanı olsada olmasada hep halkın içinde, kutlamalarda ve protokol bayramlaşmalarında her zaman yerini aldı ve eminim almayada devam edecektir. Halkın gözünde kaybettiğimiz fakat aile olarak kazandığımız 2019 son yerel seçim sonrasında yine özel bir protokol bayramlaşmasına katılmıştı. Sırayla protokoldeki kaymakam, garnizon komutanı vs. ile tokalaştıktan sonra belediye başkanına sıra geldiğinde elini uzatmış ve "onun sırada olduğunu görüp, sıra eşime geldiğinde" elini özellikle arkada birleştirmiş olan kendisinden sonra gelen belediye başkanı "tamam tamam" deyip elini uzatıp tokalaşmayı bırakın, yüzüne bile bakmamıştı. Bunu duyduğumda inanın bu nasıl bir karakter? Nasıl toplumun örnek alması gereken bir pozisyonunda? diye düşünmekten kendimi alamadım. Bu soruların cevaplarını da kendisine destek vermiş olan vatandaşlarımıza bırakıyorum.
Bizim bakış açımız ve özellikle eşimin bakış açısı şudur. "Seçimler biter, rozet çıkarılır ve oy versede, vermesede, rakip olsada, olmasa da herkesin belediye başkanı olursun ve hizmetini eşit yaparsın. Kin, nefret güdülmez, düşman olunmaz.."
Eşime yapılan saygısızca hareket aslında o şahsın kendi karakterini, medeniyetsizliğini ve terbiyesizliğini ortaya koymuştur.
Siyaset, koltuklar, mevkiler geçicidir. Dostluklar, arkadaşlıklar, insani ilişkiler kalıcıdır.
Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'dür. Bu gün nasıl çıkmıştır?
2. Dünya Savaşı'nda 60 milyonun üzerinde insan hayatını kaybetti. Milyonlarca kişi de yaralandı ve evsiz kaldı. Ayrıca salgın çeşitli salgın hastalıklar da ortaya çıktı. Savaş sonrası devlet, bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması için birleştiler. Savaş bittikten 3 yıl sonra da sivil vatandaşların haklarını korumaya yönelik İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi. Bildirge, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından Haziran 1948'de hazırlandı ve 10 Aralık 1948'de Genel Kurulun Paris'te yapılan oturumunda kabul edildi. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, sadece belli bir ülke veya kesimi değil tüm dünyayı kapsıyor. Bu nedenle de oldukça önemlidir.
Yine çocuk, kadın, erkek ve ailelerin yaşamış olduğu çile, yokluk, ızdırap, acı kayıplar üzerine hayata geçmiş olan "İnsan Hakları Günü'müzü" kutluyarak, yazımı Beydeba' nın güzel sözü "Ulu makama, iyi bir konuma tırmanmak çok zordur; oysa oradan düşmek kolaydır. Ağır taşı düşün; yerden kaldırıp omuza koymak ne denli güç değil mi? Ama o taşı yere bırakmak öyle kolay ki." ile bitiriyor, herkese hayırlı Cuma'lar diliyorum.
Sevgiyle kalın...