Bu yazımda sizlerle son 1 haftanın içinde beni derinden etkileyip, şaşırtan 3 olayı paylaşmak istiyorum.
Benim sevgili eşim sağlığına oldukça dikkat eder. Her sabah aç karınla bir çay bardağı ılık suya eklenmiş 1 tatlı kaşığı çörek otu yağı, yine ılık suya karıştırılmış 3 yemek kaşığı ısırgan otu suyu içerek güne başlar. Tabi arkasından karabaş otu ve elma sirkeli çayıda unutmamalıyız. (Bu arada tarifleride verdim.) Bu içeceklerin şişeleri yarıdan aşağıya inmeye başladığında yıllardır bu tarz ürünleri satın aldığım aktarıma giderim. Geçen hafta yine bunları tedarik etmek için uğradım ve 1 x şişe ısırgan otu suyu, 1 x şişe çörek otu yağı, 1 kg Antep salçası, yarım kg hurma ve içimin kıyılmasına iyi gelecek düşüncesiyle 1 paket tuzlu krakeri alıp, ödemek için kasaya yöneldim.. Ne kadar? diye sorduğumda "345 TL' lik" bir rakam çıktı karşıma. Önce biraz afallayıp, bir kaç saniye suskunlaşıp kredi kartımı uzattım. Şaşkınlığımı attıktan sonra da ağzımdan çıkan ilk kelimeler, tabi samimiyetimize de dayanarak "bu neeeee Fatih bey?" oldu. Bu şişeler bir kaç ay gidiyor. Bir önceki alış-verişte (Hurma ve tuzlu kraker yoktu) 2 x ısırgan otu suyu, 2 x çörek otu yağı, 2 x elma sirkesi ve 2 x salça almış 300 küsür TL gibi bir rakam ödemiştim. Arada bu kadar bariz bir fark olmasa inanın anlayamazdım. Daha önce aldıklarımın yarısından daha azını almış olmama rağmen daha fazla tutmuştu. Sevgili aktarım Fatih bey verdiğim "bu neeeee Fatih bey?" tepkisinden sonra kendini suçlu gibi hissetti ki ürünlerin bütün geldisini anlatarak, başka yerlerde aynı ürünün daha pahalı olduğunu, buna onunda şaşırdığını dile getirdi. Bana da tabiki kendisine hak verip, teselli etmek düştü...
Bu hikayeyi cebe attık... Elde var 1 ve şimdi ikinciye geçelim...
Arkadaşlarla Lara tarafında bir kafeye gittik. Ben her zamanki gibi yine diyette olduğum için 1 taze sıkma meyve suyu, yanında bir kaç tane badem, filtre kahve ve su içtim. Arkadaşlarım da bir omlet kahvaltı tabağı ve yanında içeceklerini sipariş ettiler. Güzel ve keyifli bir sohbetin sonrası hesabı istedik. Tabi Alman usulü olduğu için hesabı hep birlikte gözden geçirdik. İlk sırada "Badem 36 TL" yazıyordu.. Bunu okuduktan sonra gerisini zaten şaşkınlıktan göremedik ve biz dürüst olmak gerekirse bademde takılıp kaldık. Hani bu badem öyle bol bol değil, küçük ahşap bir çerez tabağında ve saysan ancak 20, 30 tane ancak çıkardı. Omletli kahvaltı tabağı ile aynı fiyattaydı ve ben bu bademden 10 tanecik yedim, geriside kaldı. Burası içkili bir bar değil bir Cafe olmasına rağmen uçurmuşlardı bademin fiyatını. Ne bademmiş dedirtip, bademe bakış açımızı değiştirtti mi? Evet değiştirtti. Badem gördükçe bu yaşananı hatırlamamak mümkün değil. Bunu orada çalışanlara dile getirdik fakat açıkcası pek önemsediklerini zannetmiyorum.
Akabinde hiç durur muyum? Tabiki ne mümkün? Bu durumu hemen araştırdım ve popüler olarak bilinen başka bir işletme ile fiyatları kıyasladım. Karşılaştırmak için araştırdığım diğer işletme kabuklu çerez (fıstık, şam fıstığı vs) olarak menüsunde paylaştığı ürüne 18.50 TL fiyat biçerken, nasıl oluyorda eş değer başka bir işletme aynı ürüne 36 TL fiyat biçebiliyor? Ben anlamakta ve kabullenmekte inanın zorlanıyorum...
Bu hikâyeyi de cebe atalım ve 3. hikayemize geçelim...
Geçtiğimiz Mayıs ayında saçlarımı "bir kuaför" ciddi şekilde yıpratıp, zarar vermişti. Tekrar eski haline gelmesi için uzun süre sabretmem gerektiğini bilmeme rağmen bakım ürünleri ve şampuan arayışlarım hala aralıksız etmekte. Yine geçen hafta içinde bir gün kozmetik ürünleri satış mağazasına uğrayıp yetkili arkadaşa internetteki araştırmalarımda rastlamış olduğum, çok adı geçen, yazılan, çizilen ve tavsiye edilen "tuzsuz şampuanı" sordum. Beni orada satılmakta olan ve son günlerde oldukça popülerleştiğini de dile getirdiği bir şampuana yönlendirdi. 800 ml'lik, uzun bir süre dayanacak bu ürün oldukça ekonomik ve benim daha önce kullandıklarıma nazaran fiyat bakımından çok çook çoook daha uygundu. Bu şampuan hakkında bana yardımcı olan satış temsilcisi arkadaşa sorular sorarken konuya bir kadıncağız müdahil oldu. Ve bu şampuanı almaya geldiğini, çok iyi olduğunu, saç dökülmesinin bu şampuan sayesinde durduğunu övgüyle anlattı. Üzerine biraz konuştuk. Bana da tavsiye ederken kendide ürünü almak için rafa doğru yeltendi. Bu arada da fiyatını görmeye çalışıyordu. Şampuanın etiketinde yazan 22.95 TL'yi görünce "Burada niye bu kadar pahalı, aslında bu 20 TL 'ydi. Böyle pahalı değildi, olmamalıydı..." diyerek ve bir kaç kez aynı cümleleri şaşkın bakışlar eşliğinde tekrar ederek, ürünü geri bırakıp, almadan gözden kayboldu. Tabi ben elimde incelemek için tuttuğum şampuanla öylece kala kaldım... Arkasından ne mi yaptım? Düşük fiyatından dolayı almakta tereddüt ettiğim şampuanı alarak, o sevimli satış temsilcisi arkadaşa "kremi var mı bu şampuanın?" diye sordum ve aynı şampuanın kremini de alarak çantamdan telefonumu çıkardım, mağazalarda satılmayıp, internetten sipariş etmek zorunda olduğum ve alışveriş sitesinin sepetinde önceden ayırmış olup, sadece "satın al" butonuna basmamı bekleyen o çok daha pahalı şampuanları sepetimden sildim. Artık şu yaşadığım durumdan sonra, kadının 3 TL fark için alamayıp, bırakmak zorunda kaldığı şampuan gözümde en kalitelisi ve en değerlisi olduğundan, kremiyle birlikte satın alıp mağazadan ayrıldım. Bu şampuan ve kremi henüz deneyip, göreceğim desemde, nedendir bilinmez ama içimdeki bir his en az diğer pahalı ürünleri aratmayacak kadar iyi çıkacak diyor. Ayrıca bu yaşadığım olayı unutmamak için de özellikle kullanmayı düşünüyorum. Haaaa saçlarıma yaramazsa, kullanamazsamda o şampuan ve krem banyoda her zaman görebileceğim bir yerde duracak. Aslında "alıp kadına versemiydim?" diye de düşünmeden edemiyorum. Fakat o kadıncağız sanki yokluktan değil de, belkide o 3 TL ile ekmek ya da başka bir eksiği alırım düşüncesiyle bırakmıştı kanımca ki zaten göz açıp kapayıncaya kadar, fiyat farkından dolayı onda oluşan şaşkınlığını bana aktarıp gözden kaybolmuştu. Yani onu bulup verme şansım da olamazdı. Aynı ortamda olsaydık da kendisine verebilir miydim? Dürüst olmak gerekirse medeni cesareti yüksek bir kadın olmama rağmen bu konuda kendime pek güvenemiyorum.
3 farklı yerde, işletmede yaşanan 3 farklı durum ve sonuçta varılan aynı nokta. Var arkadaşlar kim ne derse desin pahalılık, yokluk var. Bu yokluğu ve pahalılığı 2. hikayemdeki gibi bir avuç bademe 36 TL yazarak suistimal eden işletmeler de yok değil. Ama asıl Türkiye gerçeğini, 3 TL için şampuanını alamayan canım ülkemin kadını, erkeği, aileleri yaşıyor. Bir çoğumuz için hiç kolay değil Türkiye'de ki yaşam savaşı. Aslında aile çatışmalarının, cinnetlerinin, tahammülsüzlüklerinin kökeni buna dayanıyor. Bu kadıncağız da bana göre bunun en canlı örneğiydi. Umarım birileri bu yokluğun varlığını kabul eder ve bir çözüm üretmek, halkın rahat nefes alabilmesi, 3 TL' nin hesabını yapmak zorunda kalmaması için girişimlerde bulunur.
Bu arada Çarşamba günü Şener Şen'in "Zengin Mutfağı" oyununa gittim. Gözlemlediğim kadar çok beğenende oldu, "çok siyasiymiş, pek beğenmedim, bilseydim gelmezdim... " diyen de. Şener Şen'in performansı, enerjisi ve her alana hakimiyeti muhteşemdi. Yalnız benim farklı bir şey dikkatimi çekti. Mesela erkek karakterlerinin hepsinin isimleri şu anda bile aklımda. Pehlivan Lütfü, Seyfi, Selim, Ahmet ve hatta sadece isimleri geçip, hayali karakterler Kerim bey ve Murat.. Yani o kadar vurgu yapıldı ki bu isimlere, hafızam bu konuda pekiyi olmasa da bütün isimler beynime işlendi. Ahh hele o Selim yok mu, o Selim.." Para için tüm kişiliğini, karakterini, insanlığını, aşkını, manevi bağlarını bir kenarıya bırakıp kendinden nefret ettiren..."
Önce efendi bulduğum bu karakter sonra inanılmaz iticileşti ve farklı duygular uyandırdı bende. Bence aç gözlülük yapan, gözünü para bürüyen ve sadece kendi menfaatini düşünen kim varsa mutlaka bu oyunu seyretmeli. Çevre tarafından nasıl görüldüğünü ve tanındığını bizzat canlı olarak seyredip, anlayabilir. Tabi öncelikle bu kişilerin empati güçleri olmalı. Bu karakter yapısındaki kişilerde empati yapabilme kabiliyeti olur mu? Hiç zannetmiyorum. Kadın karakter rolünde ise sadece 2 kişi vardı. Biri "gel kız, git kız..."olarak belleklerimize kazındı ki oldukça önemli bir roldü, diğeri sadece hakkında ara ara konuşulan "evin hanımı"'ydı... Kadınların ismi yoktu. Verilmek istenen bir mesaj mı vardı acaba kadınları isimsiz bırakarak? Gerçekten anlayamadım. Yoksa bu oyunda da "kadının adı yok mu?" Ben yorumlayamıyorum. Umarım siz yorumlayabilirsiniz.
Diyelim mi yine? Hadi diyelim. "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.."
Herkese hayırlı cumalar diliyorum.
Sevgiyle kalın...