Prof. Dr. Mehmet Dalkılıç: Okullarda Tasavvufî Ahlâk Eğitimi Verilmezse Yogacılar Çocuklarımızı Elimizden Alır

18.02.2019 - 21:40, Güncelleme: 16.11.2022 - 03:02 1687+ kez okundu.
 

Prof. Dr. Mehmet Dalkılıç: Okullarda Tasavvufî Ahlâk Eğitimi Verilmezse Yogacılar Çocuklarımızı Elimizden Alır

Son günlerde ortaöğretim kurumlarında verilmeye çalışılan yoga eğitimi ile yeniden gündeme gelen dış kaynaklı çeşitli akımların nerelere kadar sirayet edebileceği konusunda önemli uyarılarda bulunan İstanbul Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İslâm Mezhepleri Tarihi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Dalkılıç, Antalya Mevlevîhânesi İrfan Meclisi’nde gerçekleşen söyleşisinde, bugün insanlığın Tasavvuf ahlâkına her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğunu söyledi. Bugün insanlığın en büyük krizinin ahlâk krizi olduğunu ve bunun Müslümanlar için de geçerli olduğunu belirten Prof. Dr. Mehmet Dalkılıç şöyle devam etti: “Onun için bugün tasavvufa her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Çocuklarımızın yogaya, reenkarnasyona vb. yabancı spiritüel akımlara yönelmesini istemiyorsak, onları tasavvuf ahlâkıyla eğitmek zorundayız. Başta İmam-Hatipler olmak üzere, ortaöğretim kurumlarında tasavvufî ahlâk eğitimine geçilmediği sürece yogacılar çocuklarımızı elimizden alacaklardır. Maalesef bizim yüz yıllık din eğitimimiz “var-yok” oynamıştır hep. İnönü gelmiş din eğitimi yok demiş, Menderes gelmiş var demiş, Ecevit gelmiş yok demiş, Demirel gelmiş var demiş. Oysa din eğitimi hassas bir süreçtir. Kesintiye uğradığı zaman iyi şeyler yaptıracağınız yerde sonuçta kötü şeyler meydana gelir. İşte sonuçta yogacılar gelir, çocuklarınızı elinizden alır. Yogacılık ve reenkarnasyonculuk, müslüman olsun veya olmasın, toplumları dönüştürmek için geliştirilmiş uluslararası bir projedir. Bunlar, ülkemizde Anadolu halkının inanç ve yaşayış tarzlarını en ince ayrıntısına kadar bilecek şekilde uzun süreli bir eğitim sürecinden geçirildikten sonra ülkemize gönderiliyorlar ve değişik yerlerde yoga vb. adlar altında merkezler açarak kendi inanç kırıntılarını bu halka aşılamak istiyorlar. Bizim çocuklarımız, din eğitimimizdeki tasavvuf ahlâkından o kadar uzaklaştırıldılar ki, adeta ruh ve maneviyatla ilgili ne duyarlarsa inanacak bir mânevî açlığa mahkum edildiler. Sadece İmam-Hatipler ile ilgili düşünmeyin, bütün eğitim kurumlarımız böyledir. Bugün ülkemizde en yaygın kitap satış ağına sahip D&R’da din ve İlâhiyat kitapları nerededir biliyor musunuz? Mitoloji bölümündedir. Yani bu din dediğiniz şey, uyduruk masallardan oluşan şeylerdir demeye getiriyorlar. Bu, bu ülkede yapılıyor ve bugün, şu anda yapılıyor. Bu öyle bir proje ki, bu ülkede İlâhiyat profesörüne, reenkarnasyonla ilgili Kur’an’da 70’ten fazla âyet var dedirttiler. Şimdi de onun takipçileri, bazıları bilerek ve bazıları da başkalarının değirmenine su taşımak suretiyle tasavvufa ve mutasavvıflara akla ve izana sığmayacak şekilde saldırıyorlar. Neden? Çünkü bizi bir arada tutacak yegane maya tasavvuf da ondan. Onun için tasavvufu hedef alıyorlar.” İslâm, Tasavvuf Sayesinde Bütün Dünyada Hızla Yayılıyor Gayr-i müslimleri İslâm’a yaklaştıran en önemli etkenin tasavvuf düşüncesi ve ahlâkı olduğuna dikkat çeken Dalkılıç, “Bugün en hızlı din değiştirme hadiseleri İslâm’a doğru yaşanıyor. İnsanlar, bölük bölük İslâm’a koşuyorlar. Bunun en önemli etkeni de tasavvuf. Amerika’da dünyadaki din değiştirme olaylarını ve dinlerin nüfus hareketlerini takip etmek için özel bir merkez kuruldu. Geçen yıl yayınladıkları rapora göre, 2050 yılında dünyada Müslüman nüfus ile Hristiyan nüfus eşitlenecek ve 2070’te Müslümanlar yeryüzünün en büyük dinî gücü olacak. Ama raporun sonunda diyorlar ki: “Bu önemli değil. Asıl önemli olan ve tedbir alınması gereken husus, bu artış üremekle, nüfus artışıyla gerçekleşmeyecek; din değiştirmekle olacak. Çünkü bugün din değiştiren her üç kişiden ikisi İslâm’ı seçiyor. Asıl bunun önüne geçmek lâzım” diyorlar. İşte yoga, reenkarnasyon ve benzeri mistik oluşumlar, hep buna yönelik faaliyetlerdir. İnsanın psikolojik dünyasını bu tür şeylerle sonuna kadar dolduralım ki, İslâm, ahlâk, edep ve tasavvufa yer olmasın diye uğraşıyorlar. Çünkü şu gerçeği çok iyi görüyorlar: Sosyolojinin tanımına göre bugün yeryüzünde tek din İslâm’dır. Diğer dinler sosyolojiye göre din hüviyetini çoktan kaybetmişlerdir. Şunu da çok iyi biliyorlar: Kılıçla fethedilmeden önce mutasavvıfların gönülleri fethetmesiyle İslâmlaşan beldeler bugün hâlâ müslüman, dipdiri, yemyeşil ve bereketlidir. Ama salt kılıçla fethedilen beldelerin çoğu maalesef elden çıkmıştır. Osmanlı tarih sahnesinden çekilirken bile, birinci dünya savaşı sırasında Afrika’dan, Pakistan’dan, Hindistan’dan, Balkanlar’dan gelen yardımlar, hep tasavvuf kurumları aracılığıyla pâyitahta ulaşmıştır. Tasavvuf bu kadar birleştiricidir. Bugün bu en önemli birleştirici gücü, içerideki işbirlikçileri ve dışarıdan itibarsızlaştırma çabalarıyla oldukça etkisiz hâle getirdiler ve bu yüzden de İslâm dünyasının başı dertten bir türlü kurtulmuyor” dedi. Arılar Masalı ve Arılar Meseli Kapitalizmi ve İslâm medeniyetini “arılar” benzetmesiyle anlatan Prof. Dr. Mehmet Dalkılıç sözlerini şöyle tamamladı: “Bugünkü kapitalizm, “arılar masalı” tezi üzerine kurulmuştur. Buna göre her bir insan arı gibidir. Ama “benden başkası bal yapamaz, yapmamalı, buna engel olmalıyım, başka arıları köleleştirmeliyim, herkes benim kovanıma bal taşımalı, üzerine konduğum çiçeğin kökünü kurutmalıyım ki başkasına yaramasın, başka bir arı benden daha hızlı olmamalı, benden daha çok kişiye ulaşmamalı, benden daha iyi ticaret yapmamalı, benden daha zengin olmamalı, onu piyasadan silmeliyim” diyen bir arı. İşte Batı kapitalizmi bu acımasız ilkeler üzerine kurulmuştur. İslâm medeniyeti ise “arılar meseli (örneği)” tezi üzerine kurulmuştur. Kur’an’da bir sureye ad olmuştur arı ve pek çok hadiste örnek olarak gösterilir. Arı helâle, en temize konar; pisliğe ve zehirli bir bitkiye konmaz, ondan bal yapmaz. Bal yaparken de aslâ başkasına engel olmaz, başkasının hakkını gaspetmez, kırmaz, dökmez. Arının konduğu çiçek solmaz, hattâ o çiçeğin soyunu ötekine taşır, aşılar. Tasavvuf da İslâm medeniyetini temsil eden “arı meseli”nin en güzel şekilde yaşanmasını sağlayan düşünce ve hayat biçimidir. İşte Antalya Valiliği, Akdeniz Üniversitesi ve diğer kurumlarla birlikte Antalya Mevlevîhânesi’nde yürütülen bu gibi faaliyetler de “arı meseli” gibi, karınca kararınca Anadolu insanını aslî kökleri üzerinde birleştirmek için hizmet etmektedir ve çok kıymetlidir. Bu yüzden emeği geçenlere çok teşekkür ederiz.”

Son günlerde ortaöğretim kurumlarında verilmeye çalışılan yoga eğitimi ile yeniden gündeme gelen dış kaynaklı çeşitli akımların nerelere kadar sirayet edebileceği konusunda önemli uyarılarda bulunan İstanbul Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İslâm Mezhepleri Tarihi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Dalkılıç, Antalya Mevlevîhânesi İrfan Meclisi’nde gerçekleşen söyleşisinde, bugün insanlığın Tasavvuf ahlâkına her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğunu söyledi.

Bugün insanlığın en büyük krizinin ahlâk krizi olduğunu ve bunun Müslümanlar için de geçerli olduğunu belirten Prof. Dr. Mehmet Dalkılıç şöyle devam etti: “Onun için bugün tasavvufa her zamankinden daha çok ihtiyaç var. Çocuklarımızın yogaya, reenkarnasyona vb. yabancı spiritüel akımlara yönelmesini istemiyorsak, onları tasavvuf ahlâkıyla eğitmek zorundayız. Başta İmam-Hatipler olmak üzere, ortaöğretim kurumlarında tasavvufî ahlâk eğitimine geçilmediği sürece yogacılar çocuklarımızı elimizden alacaklardır. Maalesef bizim yüz yıllık din eğitimimiz “var-yok” oynamıştır hep. İnönü gelmiş din eğitimi yok demiş, Menderes gelmiş var demiş, Ecevit gelmiş yok demiş, Demirel gelmiş var demiş. Oysa din eğitimi hassas bir süreçtir. Kesintiye uğradığı zaman iyi şeyler yaptıracağınız yerde sonuçta kötü şeyler meydana gelir. İşte sonuçta yogacılar gelir, çocuklarınızı elinizden alır. Yogacılık ve reenkarnasyonculuk, müslüman olsun veya olmasın, toplumları dönüştürmek için geliştirilmiş uluslararası bir projedir. Bunlar, ülkemizde Anadolu halkının inanç ve yaşayış tarzlarını en ince ayrıntısına kadar bilecek şekilde uzun süreli bir eğitim sürecinden geçirildikten sonra ülkemize gönderiliyorlar ve değişik yerlerde yoga vb. adlar altında merkezler açarak kendi inanç kırıntılarını bu halka aşılamak istiyorlar. Bizim çocuklarımız, din eğitimimizdeki tasavvuf ahlâkından o kadar uzaklaştırıldılar ki, adeta ruh ve maneviyatla ilgili ne duyarlarsa inanacak bir mânevî açlığa mahkum edildiler. Sadece İmam-Hatipler ile ilgili düşünmeyin, bütün eğitim kurumlarımız böyledir. Bugün ülkemizde en yaygın kitap satış ağına sahip D&R’da din ve İlâhiyat kitapları nerededir biliyor musunuz? Mitoloji bölümündedir. Yani bu din dediğiniz şey, uyduruk masallardan oluşan şeylerdir demeye getiriyorlar. Bu, bu ülkede yapılıyor ve bugün, şu anda yapılıyor. Bu öyle bir proje ki, bu ülkede İlâhiyat profesörüne, reenkarnasyonla ilgili Kur’an’da 70’ten fazla âyet var dedirttiler. Şimdi de onun takipçileri, bazıları bilerek ve bazıları da başkalarının değirmenine su taşımak suretiyle tasavvufa ve mutasavvıflara akla ve izana sığmayacak şekilde saldırıyorlar. Neden? Çünkü bizi bir arada tutacak yegane maya tasavvuf da ondan. Onun için tasavvufu hedef alıyorlar.”

İslâm, Tasavvuf Sayesinde Bütün Dünyada Hızla Yayılıyor

Gayr-i müslimleri İslâm’a yaklaştıran en önemli etkenin tasavvuf düşüncesi ve ahlâkı olduğuna dikkat çeken Dalkılıç, “Bugün en hızlı din değiştirme hadiseleri İslâm’a doğru yaşanıyor. İnsanlar, bölük bölük İslâm’a koşuyorlar. Bunun en önemli etkeni de tasavvuf. Amerika’da dünyadaki din değiştirme olaylarını ve dinlerin nüfus hareketlerini takip etmek için özel bir merkez kuruldu. Geçen yıl yayınladıkları rapora göre, 2050 yılında dünyada Müslüman nüfus ile Hristiyan nüfus eşitlenecek ve 2070’te Müslümanlar yeryüzünün en büyük dinî gücü olacak. Ama raporun sonunda diyorlar ki: “Bu önemli değil. Asıl önemli olan ve tedbir alınması gereken husus, bu artış üremekle, nüfus artışıyla gerçekleşmeyecek; din değiştirmekle olacak. Çünkü bugün din değiştiren her üç kişiden ikisi İslâm’ı seçiyor. Asıl bunun önüne geçmek lâzım” diyorlar. İşte yoga, reenkarnasyon ve benzeri mistik oluşumlar, hep buna yönelik faaliyetlerdir. İnsanın psikolojik dünyasını bu tür şeylerle sonuna kadar dolduralım ki, İslâm, ahlâk, edep ve tasavvufa yer olmasın diye uğraşıyorlar. Çünkü şu gerçeği çok iyi görüyorlar: Sosyolojinin tanımına göre bugün yeryüzünde tek din İslâm’dır. Diğer dinler sosyolojiye göre din hüviyetini çoktan kaybetmişlerdir. Şunu da çok iyi biliyorlar: Kılıçla fethedilmeden önce mutasavvıfların gönülleri fethetmesiyle İslâmlaşan beldeler bugün hâlâ müslüman, dipdiri, yemyeşil ve bereketlidir. Ama salt kılıçla fethedilen beldelerin çoğu maalesef elden çıkmıştır. Osmanlı tarih sahnesinden çekilirken bile, birinci dünya savaşı sırasında Afrika’dan, Pakistan’dan, Hindistan’dan, Balkanlar’dan gelen yardımlar, hep tasavvuf kurumları aracılığıyla pâyitahta ulaşmıştır. Tasavvuf bu kadar birleştiricidir. Bugün bu en önemli birleştirici gücü, içerideki işbirlikçileri ve dışarıdan itibarsızlaştırma çabalarıyla oldukça etkisiz hâle getirdiler ve bu yüzden de İslâm dünyasının başı dertten bir türlü kurtulmuyor” dedi.

Arılar Masalı ve Arılar Meseli

Kapitalizmi ve İslâm medeniyetini “arılar” benzetmesiyle anlatan Prof. Dr. Mehmet Dalkılıç sözlerini şöyle tamamladı: “Bugünkü kapitalizm, “arılar masalı” tezi üzerine kurulmuştur. Buna göre her bir insan arı gibidir. Ama “benden başkası bal yapamaz, yapmamalı, buna engel olmalıyım, başka arıları köleleştirmeliyim, herkes benim kovanıma bal taşımalı, üzerine konduğum çiçeğin kökünü kurutmalıyım ki başkasına yaramasın, başka bir arı benden daha hızlı olmamalı, benden daha çok kişiye ulaşmamalı, benden daha iyi ticaret yapmamalı, benden daha zengin olmamalı, onu piyasadan silmeliyim” diyen bir arı. İşte Batı kapitalizmi bu acımasız ilkeler üzerine kurulmuştur. İslâm medeniyeti ise “arılar meseli (örneği)” tezi üzerine kurulmuştur. Kur’an’da bir sureye ad olmuştur arı ve pek çok hadiste örnek olarak gösterilir. Arı helâle, en temize konar; pisliğe ve zehirli bir bitkiye konmaz, ondan bal yapmaz. Bal yaparken de aslâ başkasına engel olmaz, başkasının hakkını gaspetmez, kırmaz, dökmez. Arının konduğu çiçek solmaz, hattâ o çiçeğin soyunu ötekine taşır, aşılar. Tasavvuf da İslâm medeniyetini temsil eden “arı meseli”nin en güzel şekilde yaşanmasını sağlayan düşünce ve hayat biçimidir. İşte Antalya Valiliği, Akdeniz Üniversitesi ve diğer kurumlarla birlikte Antalya Mevlevîhânesi’nde yürütülen bu gibi faaliyetler de “arı meseli” gibi, karınca kararınca Anadolu insanını aslî kökleri üzerinde birleştirmek için hizmet etmektedir ve çok kıymetlidir. Bu yüzden emeği geçenlere çok teşekkür ederiz.”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve antalyahabertakip.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.